Cuma, Ağustos 19, 2022
  • Gizlilik Politikası
  • Hakkımızda
  • Künye
  • İletişim
Rize Haber
Rize Gündem
HAVA DURUMU
No Result
View All Result
  • Anasayfa
  • Dünya
  • Kadin
  • Magazin
  • Medya
  • Sağlık
  • Spor
  • Teknoloji
  • HerteldenKarma
    • Namaz Vakitleri
    • Hava Durumu
    • Canlı TV
    • Canlı Borsa
Rize Haber
Ev Haber

Müşvik Guluzade: Sinema işi genelde sihirbazlık işidir

İçinde Haber
0
0
HİSSELER
0
GÖRÜNTÜLEME
Share on FacebookShare on Twitter

[ad_1]

“Avrupa’da çok hızlı yayılıyor”

Virtual Production, Türkçeye çevrildiği zaman tam karşılığını bulmasa da yapılan iş şöyle; çekilmesi çok mümkün olmayan ya da çok ciddi maliyetler gerektirebilen mevsimler, sağlık sorunları, güvenlik sorunları teşkil eden birçok sahneyi daha teknik ve daha gerçekçi bir biçimde yüksek hacimli led platformun önünde çekerek gerçekçi sonuçlar elde etmek.

Müşvik Guluzade, sinemaya ve sektöre yeni bir vizyon katmak amacıyla MGX Film Yapım ve Virtual Production ile donatılmış MGX Stüdyo’yu kurarak çalışmalarına başladı. Guluzade, çalışmalarını Habertürk’e anlattı.

‘Virtual Production’, sizin yapımlarınızdan biri olan ‘Anka’da ne gibi avantajlar sağladı?
‘Anka’, konusu gereği Türkiye’de ilk diyebileceğimiz bir proje çünkü aksiyon filmleri hem maliyetli hem de Türkiye’nin denemeye çok fırsat bulamadığı işlerden biri. Bunun ciddi anlamda bir fırsat bulunup da çekilememesinin en büyük sebebi aslında maliyet. ‘Anka’, filmindeki özellikle kaza ve yarış sahnelerindeki oyuncu duruşlarını yakalayabilmek çok zor. Çünkü araca bağlayacağınız özel vantuzlar ya da aracı belli bir platformun üzerine çıkartıp oyuncudan daha düzgün görüntüler almanız gerekiyor. Bunu yapabilmenin en kolay yolu ‘Virtual Production’ tekniğidir. Bu sistemde aracı platforma çıkarıp bütün iç mekân, yakın plan ve dış mekân sahnelerini çekebiliyorsunuz hatta ve hatta özel kaza sahnelerini oyuncuya herhangi bir zarar gelmeden yine bu sistemde yapabilmeniz mümkün oluyor. Filmimizin yönetmeni Süleyman Mert Özdemir “hayatımda hiç bu kadar eğlenerek ve yorulmayarak 8 farklı aracı 8 saatte çekerek paydos etmemiştim” demişti. Stüdyo ciddi bir zaman ve bütçe koruyucu ve işin güzel tarafı seyirci farkı anlayamıyor. Çünkü bütün ışıklar gerçekte aracın üzerine düştüğü için izleyen tarafın bunu anlamaması zaten bizim önceliğimiz oluyor. Sinema işi genelde sihirbazlık işidir, hikâye anlatıcılığıdır. Bunu yaparken kullandığınız teknik izleyiciler tarafını çok ilgilendirmez, Önemli olan sonuçtur. Biz de o tekniklerden birini Türkiye’ye kazandırmanın gururunu yaşıyoruz.

Sinemaya girme fikri nasıl oluştu?
Aslında sinemadan çok bu teknolojiye giriş yapmak için bir atılım yaptık. Biz farklı sektörde çalışıyoruz, esas işimiz bu değil. 30 seneye yakın aile mesleği olan ilaç üretimi yapıyoruz. Türkiye’de üretim tesislerimiz var, farklı ülkelerde de satış ekiplerimiz. Ben aslen Azerbaycanlıyım, Türkiye’ye üniversite eğitimim için geldim, benden sonra ailem de Türkiye’ye taşındı, üretim tesisi kurduk. Bilgisayar Mühendisliği okudum, teknolojiye de o yüzden meraklıyım, Fatih Eke de o sıralar bizim çalışanımızdı, “Beraber neler yapabiliriz? Türkiye’de olmayan bir işi, teknolojiyi nasıl çıkarabiliriz?” diye konuştuk. ‘Virtual Production’ teknolojisini araştırdık. Yeni çıkan bu teknolojiyi kurmaya karar verdik. Stüdyonun bir kısmı 4 – 5 aylık bir sürede Türkiye’de üretildi, geri kalan destekleyici cihazlar da yurt dışından geldi. Stüdyonun kurulumu yapılırken de yapımcı olarak ilk filmimiz olan ‘Zoraki Misafir’in çekimlerine başladık. Biz bu işi yaparken kendi üretimimiz olsun istedik, içeride kurup da dışarıdan müşteri beklemeyelim, önce kendi işimiz olsun, bunu dışarıya öyle lanse edelim, böylelikle burada neler yapılabiliyor gösterelim istedik. ‘Zoraki Misafir’in senaryosunu Giray Altınok yazdı. Giray daha sonra bir hikâyesini stüdyoya göre senaryoya döktü, o da 8 bölümlük bir dijital dizi haline geldi. Onun da neredeyse % 85’i burada çekildi. Sadece ormandaki at binme sahneleri dışarıda çekildi.

Bu sistem Türkiye’ye neden geç geldi?
Bu konu biraz yatırım miktarı biraz da yeniye olan yaklaşımdan kaynaklanıyor. Türkiye’de yüksek bütçeli işlerin yapıldığını biliyoruz. Devasa platolar kuruluyor, bir proje için sokaklar, kaleler inşaa ediliyor ve çürümeye yüz tutuyor. Daha önce böyle bir teknolojiyle iş yapılmadı, elimizde kalabilir, bir şey çıkartamayız, yazık olur diye düşünülmüş olabilir. Birçok kişinin da aslında bu teknolojiyi araştırdığını, belirli bir yere kadar geldiğini ama ondan sonra ilerlemediğini biliyoruz. Biz öncü olmak istedik aslında şu an tekiz ama tek olmak istemiyoruz. Bu teknolojiyi birden fazla kullanan yer olsa daha isabetli olur, rekabet olur, yönetmenler, yapımcılar bu teknolojiye ve teknolojinin getirilerine daha çok hâkim olur.

Bir yönetmen stüdyoya gelip rahat rahat çalışabilir mi? Yoksa belli bir süre pratik yapması gerekiyor mu?
Bizim çalıştığımız yönetmenlerimiz burada uzun süreler çekim yaptılar hiçbirinin deneyimi yoktu, burada yaparak öğrendiler, çok zamanlarını almadı. Biz zaten burada birini ağırladığımız zaman, “Hemen bunu kullan demiyoruz.” Önce bir oryantasyonumuz oluyor. Çünkü yeni bir sistem ve önce onu öğrenmesi gerekiyor. Oryantasyon bir gün bile sürmüyor, yarım gün içerisinde yönetmenin nasıl çalışabileceğini aktarmış oluyoruz. İşe başladığında da yalnız bırakmıyoruz, sürekli yanlarında oluyoruz o yüzden yönetmenlerin geldiklerinde zorlanacaklarını düşünmüyoruz.

Bu teknoloji bütçe olarak ne kadar avantaj sağlıyor? ‘Anka’yı geleneksel sistemle çekseydiniz nasıl olurdu?
Aslında ‘Anka’yı baz almayalım. Çünkü o farklı bir proje, ‘Anka’ hızlı gelişen, hızlı aksiyon alıp hızlı bitirilen bir proje. Biz kurulum süresi içerisinde yani bir senede 4 proje bitirdik. ‘Anka’nın sadece otomobil sahnelerini stüdyoda çektik. Oradaki arabalar hızlı arabalar olduğu için üzerine vantuz bağlayıp oyuncuların yakın planları çekilemiyordu. O sahneler için Bağdat Caddesi’ni kapatmıştık, 4 saatlik bir süremiz vardı, orada sadece arabaların dış sahnelerini çekebildik, iç sahnelerin hepsini stüdyoda çektik. Stüdyoda çekim yapmak bizi süre ve çalışma saati olarak birçok şeyden kurtardı, hızlı bir şekilde bitirmiş olduk. Stüdyomuzun kullanılma süresi bazında ‘Prens’ projemiz başrol işimiz aslında. Proje 1400’lü yıllarda geçiyor, haliyle döneme uygun bir plato kurmamız lazımdı ve biz 8 bölümde 40’dan fazla farklı mekâna girmek zorundaydık. Çekim yaptığımız dönem kış aylarıydı, kar ve yağmur yağıyordu, bunlar da çekimi engelleyen şeylerdi ama stüdyoda öyle bir derdimiz yoktu. Bu projeyi dışarıda çekseydik, çok fazla maliyetle ve daha uzun sürede bitirirdik, bizim stüdyomuzda duyamayacağınız laf “Gün geliyor ve Gün gidiyor” dur.

Sektör bu teknolojiye nasıl yaklaşıyor?
Türkiye’deki sektör genellikle çekiniyor, bizim şu an iş yaptıklarımızın çoğu yabancı yönetmen ve yapımcılar çünkü onlar bu teknolojiye aşinalar. Türkiye’den Nihat Odabaşı Ajda Pekkan’ın klibini burada çekti. Kendisi bu teknolojiyi çok araştırdı ve hayal ettiği her şeyi stüdyomuzda gerçekleştirebildi. ‘Prens’ dizimizin yönetmeni Bülent İşbilen de çok detaylı bir şekilde araştırmıştı, bu işe çekinmeden girdi. Burada ilk çekime başladığımızda sistem tek kamerayla çalışmaya izin veriyordu, iki kamerayla çalışılamıyordu, o zaman zorladık, 2 kameraya çıktık, şu an 8 kameraya kadar çıkartabiliyoruz hatta PUBG’nin yılbaşı etkinlikleri burada oldu ve 8 kamerayla çekim yapıldı.

Geleneksel çekim sisteminde herhalde 8 kamera kullanılmıyordur?
O durum sahneye göre değişir, biz de “Neler yapabiliyoruz?” diye sınırlarımızı zorluyoruz. Bu arada Türk yönetmenleri genellemeyelim, bilenler, isteyenler var ama çoğunluk tercih etmeyenlerden oluşuyor.

Yurt dışındaki yönetmenlerin yaklaşımlarından söz eder misiniz?
Onlar bu teknolojiyi bizden daha önce biliyorlardı, deneyimlemişlerdi o yüzden de Türkiye’ye geldiklerinde karşılarına neyin çıkacağını rahat bir şekilde biliyorlardı, sıkıntıyı da biliyorlar, avantajlarını da biliyorlar, hazır geliyorlar.

Son zamanlarda ne tür çekimler yapıldı?
Yakın zamandan bir örnek vereyim Netflix’in ‘Pera Palas’ta Gece Yarısı’ projesinin 4 sahnesi stüdyomuzda çekildi. Bu çekim onlar açısından da bizim açımızdan da çok güzel bir tecrübe oldu. Netflix yurt dışında başka sanal prodüksiyon stüdyolarıyla zaten çalışıyor, Türkiye’de de profesyonel bir stüdyo olduğunu gördüler, test edip onayladılar. Biz de onlardan hiç bir ücret almadık.

Bu teknolojinin geleceği için öngörünüz nedir?
Dünya çapında şu an en çok rağbet gören buluş sanal prodüksiyon. Türkiye için bu durum biraz zaman alacak. Çünkü biz bir sene önce burayı kurduğumuzda, Türkiye’de böyle bir stüdyo henüz yoktu, bir sene geçti hâlâ yok. Açılacak diye konuşuluyor, yer bakılıyor ama açılmıyor. Bu stüdyoların sayısı dünyada çok fazla arttı, bizden çok hızlı ilerleniyor. Özellikle Avrupa’da çok hızlı yayılıyor. Dünya çok hızlı gidiyor, bizim buna yetişebilmemiz için zamana ihtiyacımız var. Sinema filmleri hava şartlarından dolayı genelde yaz aylarında çekilir, herhalde bu stüdyolar kışın da çekim yapılmasına olanak sağlayacaktır. Bizim mevsimle ilgili bir sıkıntımız yok, her mevsimde çekim yapabiliyoruz. ‘Prens’ten sonra çektiğimiz Emre Kavuk’un yazıp yönettiği ‘Daha İyi Bir Yarın’ filmimizi de burada çektik. Film 2070’lerde geçen fantastik bir film. Filmin çekimleri 5 hafta sürdü, bir hafta Gökçeada’da çekim yapıldı, geri kalan 4 haftada da stüdyoda çekim yaptık. Filmi dışarıda çekiyor olsaydık, yeni bir plato kurmamız gerekecekti.

Yeni filminiz ne zaman vizyona girecek?
Şu an festival yolculuğunda, festivallerden sonra vizyona girecek inşallah.

Stüdyoda çektiğiniz kaç yapım oldu?
4 yapımımız oldu, 2 tanesinin tamamı burada çekildi, ‘Anka’nın otomobil sahneleri burada çekildi ‘Zoraki Misafir’in set bitimiyle stüdyonun kurulum bitimi aynı döneme denk geliyordu, Bülent İşbilen otomobil sahnelerini burada çekmek için ısrarcı oldu o sahneleri de burada çektik.

Yapımcılık deneyiminizden söz eder misiniz?
Bir seneye 4 proje sığdırdım, hâlâ öğreniyorum hep öğrenmeye devam edeceğim. Benim amacım stüdyoyla ilgili işler üretmek, sanal prodüksiyonda çekilebilecek fark yaratacak tüm iyi işlere varım. Yapım şirketimin başında idari yapımcı Buket Arıkan Akbaba var, gelen tüm proje dosyalarını önce yapım ekibimiz ve stüdyo ekibimiz okuyor, daha sonra bize raporluyorlar. En son aşamada Buket, Fatih ve ben bir araya gelip uygunluğuna, yapıp yapmamaya karar veriyoruz, artısı eksisiyle tüm kararlarımız o masadan çıkıyor, iyi ekip iyi işler getiriyor.

Sinema anlayışınız nedir? Ne tür filmler çekmek istiyorsunuz?
Anlayışımı şöyle özetleyeyim; kendimin izlemeyeceği işi yapmak istemiyorum. Film izlemekten keyif almak yerine onların nasıl yapıldığı ile ilgileniyorum. Tür olarak aksiyon seviyorum. Son projemiz Anka’nın senaristi ve başrol oyuncusu Ozan Akbaba bana işi anlattı, orada karar verdim ve bu işi yapmak istedim. Ortaya çok başarılı ve farklı bir iş çıktı. Türk sineması sürekli kendini tekrarlıyor, farklı işler geliştirirsek eminim yurtdışından daha kaliteli işler yapabiliriz.

Related posts

Neşet Ertaş’ın hayatı filme çekilebilecek

‘Başarılı Kadın Hikâyeleri’ne başvurular devam ediyor

Aileniz bu sektöre girmenize nasıl yaklaştı?
Ailem her zaman destekleyicidir. Ben başka işler de yaptım ama hiçbir zaman “bu işi neden yaptın?” gibi bir tavırları olmadı. Babam her zaman yaptığım projeleri yakından takip eder, “Yeni proje var mı?” diye sorar. Şu an Karabağ filminin proje tasarım sürecindeyiz, bir Azerbaycanlı olarak bu konuya hassasiyetim yüksek, şartlar oluşursa yapacağız.

‘Anka’yı pandemiden dolayı bekletmediniz değil mi? Biter bitmez vizyona girdi…
Bekletmedik. Bundan sonraki işlerimde de diğer işlerin sonucunu bekleyeyim diye bir şey yok. Ben ticaretten gelen bir insanım, zahmet etmezsen veya risk almazsan o parayı kazanamazsın, bazı şeylerden de kayıp vermen lazım. Mesela bu iş de risk, “Geleceğini nasıl görüyorsunuz?” diye sordunuz, evet, geleceğini iyi görüyorum ama gelecekte görüyorum şu an değil, zamanla olacak, oturacak bir teknoloji. Bir anda burası dolmaz, göstere göstere, işi yapa yapa tanıtacağız. Şu an sektör stüdyoyu konuşuyor. Bu teknolojinin ne olduğu birilerinin bu işi yapmasıyla ve cesaret etmesiyle ortaya çıkacak.

Bilmemiz gereken başka neler vardır?
Bu teknolojiyi kullanarak birçok proje üretme kapasitesine sahibiz, senaryo burası düşünülerek yazılırsa çok daha verimli işler ortaya çıkıyor. Siz de söylediniz, tarihsel temalı işler hem maddi anlamda sıkıntılı hem de süreç anlamında zorlayıcı şeyler, yine aynı şekilde geleceğe yönelik işler de öyle, iş, bu teknoloji kullanılmadan yapılmaya başlayınca, özellikle yeşil teknolojisinde masada kurtarılmaya dönüyor. Dolayısıyla masada da ne sunacağınız, sanatçının ellerine kalmış oluyor, buranın en büyük avantajlarından birisi; herkes gözüyle yapılan işi zaten görüyor ve onay veriyor, eğer ortada bir sıkıntı varsa bu görülüp, verilen onay aşamasında, “Ben bunu beğenmedim ya da daha mı zenginleştirsek” gibi mutlaka toplu bir karar ortaya çıkıyor. Malum herkes üç boyutlu düşünemiyor, bunu ortadan kaldıran bir sistem olduğu için herkes bunu görebiliyor. Projelerimizden birisi de gündemde olan ‘metaverse’ dünyasına girişle ilgili ya da doğru anlama kapsamında o ilgi odağını iyi yönlendirmekle ilgili bir iş olacak. Bunu yönlendirirken Türkiye’ye katkı sağlayacak bir proje yapmak istiyoruz. Projenin genel temasında şu yatıyor; geçmişte yaşamış, tarihi değeri olan, bilimsel ve kültürel anlamda, ülkemize katkısı olan insanlarımızı ‘metaverse’ dünyasında yapay zekâ ile canlandırıyoruz. Canlandırdığımız zaman bu kişiler, bu devasa led ekrandan bu nesle seslendirip, bu nesil ile sohbet içerisine girebiliyor. Bu da şu demek; hem gelecek nesiller için o karakterle, eskiden yaşamış olan değerli insanlarla dönemin sohbetlerini edebiliyor, bunu yaparken gerçekten yapay zekâ kullanılıyor, o kişi sanal evrende var ediliyor ve onunla gerçekten konuşabiliyorsunuz. Bunu böyle bir yeni nesil teknoloji ile birleştirmekle birlikte hem ilgi anlamında güzel bir dönüş olacağını düşünüyoruz hem de işin kültürel değeri olarak, işin proje değeri olarak da doğru bir proje olacağını düşünüyoruz. Çekilmeye başlandığı zaman çok zenginleşecek bir içerik, şu an proje aşamasında, biz proje aşamasında dediğimiz zaman çok bekletmiyoruz, bazen duyuyoruz senelerce, bu iş yapılacak diye söylenti oluyor ama bekliyorsunuz ve unutulup gidiyor, bu öyle bir iş değil, şu an gündemimizde olan bir iş. Özellikle bilim kurgu ve tarih burası için çok uygun projeler ve bunu yaparken de kaliteli yapma kısmını bazen atlıyoruz. Kaliteden kastım şu; özellikle tarihi dokunun bir referansı vardır ama geleceğin bir referansı yoktur, geleceği siz çizersiniz, seyirci buna inanır ya da inanmaz, geleceği doğru bir ressam çiziyorsa, mantıklı yollardan bir şeyin olabileceğini tahmin ederek çiziyorsa, o zaman kaliteli iş ortaya çıkar. O yüzden burada avantaj şu anlamda bizden yana oluyor; teknolojiyi sunduğunuz zaman birçok göz, “Oraya robot koymuşsun ama robotun o senede ne işi var, bunu koymayalım” deyip anında müdahale edebiliyor. O anda orada birden fazla göz bulunduğu için proje masa başında kurtarılacak iş konumuna düşmüyor. Bu teknolojinin çok fazla avantajları var, bu bir sihirli değnek değil ama doğru kullanıldığı zaman mükemmel bir araç. Bilim kurgu deyince zihinde hemen arabalar uçuyor gibi şeyler oluşuyor ama öyle bir şey değil, o dünyanın içerisinde daha gerçekçi neler yapabiliriz diye düşünmek gerek. Onu nasıl farklı gösterebileceğimizi düşünmemiz lazım. Burada da mesela günlük film ya da dizi işi çekmiyoruz, dışarıda ne yapmak zorsa onu yapmayı kolaylaştırıyoruz, zaten her iş burada çekilemez. Bize proje geldiğinde, her işi burada yaparız anlamında almıyoruz, senaryoyu okuyoruz, o iş için burası mantıklıysa, “evet” diyoruz, karşı taraf zorla istese de iş burası için mantıksızsa istemiyoruz. Hem onun için hem bizim için zaman kaybı oluyor ve buranın bir esprisi kalmıyor, bunu dışarıda yapmanın daha kolay yolları var, neden burası olsun. Ayrıca Türkiye’de ben senaristlerle veya yönetmenlerle ‘iş neden güzel çıkmıyor’ üzerine konuştuğumda, senaristler senaryosunu yazarken; “bunu yapamayız, maliyetli olur”, yapımcıya gittiğinde “bunun burasını çıkar, buna bu kadar para harcanamaz, bunu Türkiye’de nasıl yapacağız, Türkiye’de yapılamaz” gibi şeylerle karşılaşıyorum. Bu sistem artık bunu aradan kaldırıyor. Bizim isteğimiz senaristler gidebildikleri en son noktaya kadar gitsin, ne yazabiliyorsa yazsın, kalemini titretmesin, buraya geldiğinde birlikte karar verelim, burası öyle bir yer, kalemlerin durmadığı, hayallerin uçabildiği, ne istiyorsan yapabildiğin bir yer. Geçmişte ve gelecekte fark etmez. Aslında bu sistemin hayat kurtaran bir yanı da var. Bir yanda da onu yapıyoruz. ‘Anka’da spor arabaların motoru çok güçlü, vantuz bağlayamıyorsun, nasıl çekeceksin onu? Türkiye’de bununla çok karşılaşıyorum, yabancılarda bu olmuyor, Türkiye’de burayı normal stüdyo olarak görüyorlar ve içeri giren hemen “fiyatı ne kadar?” diye soruyor, sistemi bilmiyor, sistemle ilgili bir soru sormuyor, selam verip hemen fiyat soruyor. Bir plato kiraladığında kimse sana orada neyi nasıl kullanacağını öğretmiyor ama burası teknolojik bir yer, buranın arkasındaki yapıyı biz biliyoruz, bizim üretmemiz lazım, bizde fiyatlandırma sabit fiyatlandırma üzerinden değil işin boyutuna göre, senaryosuna göre, ne kullanacağımıza göre değişiyor. Dışarıda daha kolaysa bunu burada yapma diyoruz. Bize geldiklerinde teknolojiyi detaylı bir şekilde anlatıyoruz, ondan sonra proje maddi olarak da kafalarına yatıyor ama bizi dinlemeden sadece telefonla arayıp kira için fiyat aldıklarında iş orada bitiyor. Biz hiçbir zaman burayı tanıtmaktan geri kalmıyoruz, kim gelirse gelsin deneme yaptırıyoruz. Çekimlerden önce anlaşsak da çekimden 1-2 gün önce demo çekimler veriyoruz, canlı çekim yaptıklarında sıkıntıya düşmesinler, hatalarını demo çekiminde görüp düzeltelim, canlıdayken sıkıntı çekmeden çekimlerini yapabilsinler istiyoruz. Böyle bir hizmetimiz de var, olmak zorunda zaten, diğer türlü karşıdaki kişiye burada neler yapılabildiğini anlatamazsın. Kimseyi yalnız bırakmıyoruz herkese destek oluyoruz.




Önceki yazı

Sinemaya uyarlandı

Sonraki Gönderi

“Çağrı: İslamiyet’in Doğuşu”, 45 yıl aradan sonra sinemalarda gö

Sonraki Gönderi

"Çağrı: İslamiyet'in Doğuşu", 45 yıl aradan sonra sinemalarda gö

RECOMMENDED NEWS

Üsküdar’da orman yangını

Ebru Şallı paylaşımıyla yine yürekleri sızlattı

Nijerya, Twitter yasağını kaldırmaya karar verdi

İkinci çeyrekte 2.2 milyar lira tutarında kredi takibe düştü

Kategoriler

  • Dünya
  • Ekonomi
  • Gündem
  • Haber
  • Kadinca
  • Kültür & Sanat
  • Magazin
  • Medya
  • Politika
  • Sağlık
  • Spor
  • Teknoloji

Rize’de 5 gün müddetle şov yürüyüşü ve açık hava toplantıları yasaklandı

Belediye Blokları ve Taşlıdere Kentsel Dönüşüm Projesi yıl sonunda tamamlanacak

Rize’de 5 günlük yasaklama kararı

Dolar neden yükseliyor? 9 Mayıs Pazartesi Döviz, Dolar, Euro, Sterlin neden yükseliyor? Dolar düşer mi, artar mı? Döviz neden yükselişte?

Meskene girip kontak anahtarı çaldı, aracı soyarken yakalandı

Küçük çocuğun TikTok harcamaları, ailenin kabusu oldu!

Son Dakika Haberler

Son Dakika Güncel Ve Türkiye Dünyadan Haberler

Bizi Takip Et

Son Haberler

  • Rize’de 5 gün müddetle şov yürüyüşü ve açık hava toplantıları yasaklandı
  • Belediye Blokları ve Taşlıdere Kentsel Dönüşüm Projesi yıl sonunda tamamlanacak
  • Rize’de 5 günlük yasaklama kararı

Kategoriler

  • Dünya
  • Ekonomi
  • Gündem
  • Haber
  • Kadinca
  • Kültür & Sanat
  • Magazin
  • Medya
  • Politika
  • Sağlık
  • Spor
  • Teknoloji

Son Haberler

Rize’de 5 gün müddetle şov yürüyüşü ve açık hava toplantıları yasaklandı

Rize’de 5 gün müddetle şov yürüyüşü ve açık hava toplantıları yasaklandı

Belediye Blokları ve Taşlıdere Kentsel Dönüşüm Projesi yıl sonunda tamamlanacak

Belediye Blokları ve Taşlıdere Kentsel Dönüşüm Projesi yıl sonunda tamamlanacak

Son dakika Haberleri Güncel Haberler Son dakika haberler

No Result
View All Result
  • Anasayfa
  • Dünya
  • Kadin
  • Magazin
  • Medya
  • Sağlık
  • Spor
  • Teknoloji
  • Hertelden
    • Namaz Vakitleri
    • Hava Durumu
    • Canlı TV
    • Canlı Borsa

Son dakika Haberleri Güncel Haberler Son dakika haberler